Katılımcılık

by

İçinde Bulunduğumuz Sosyal Gruplarda Katılımcılık

Dünyamızda olup biten onca güzel şey varken, ister istemez adaletsizliklerin, sosyal-ekolojik-ekonomik sürdürülemez sistemlerin bize dayatılmasına karşı “enerjimizi” kullanmak durumunda kalıyoruz. Zaman zaman da kendimizin var olabileceği, kendimizi gerçekleştirebileceğimiz sosyal yapılar içinde kendimizi var etmeye çalışıyoruz. Ne tuhaftır ki, bu kendimizi var etmeye çalıştığımız sosyal yapılar da, kaçmaya çalıştığımız hastalıklardan etkilenmekte ve biz bunların farkında olmazsak, bu olumsuzlukların bir parçası olup bu hastalıkların bizim üzerimizden yayılmasına neden oluyoruz.
 
Çevremizde olup bitenlere nasıl bir katkımız olabilir? Olumlu gördüğümüz atılımları, oluşumları nasıl besleyebiliriz? Olumsuz gördüklerimizle (özellikle bizden çok daha güçlüyse) örgütlü mücadele becerilerimizi, proje yürütme becerilerimizi, sorun çözme-karar verme-iletişim becerilerimizi geliştirerek nasıl katılımcı olabiliriz. Bu soruları bireyler açısından sorarken, içinde bulunduğumuz sosyal yapıların da katılımı arttırmak, motivasyonu yüksek tutmak için sorumlulukları olduğunu düşünüyorum. Çünkü katılımı arttırmanın kaynak açısından, olaylara yaklaşım yöntemlerini geliştirmek açısından, sosyal oluşumlarda en kritik konu olduğunu düşünüyorum.

Bizler tepkisiz kaldığımız sürece her boş bırakılan alanın istemediğimiz olumsuzluklarla kaplanmasıyla karşı karşı olduğumuza göre bizi tepkisizliğe iten ortamları daha yaratıcı, daha üretken, daha sorgulayabildiğimiz bir şekle dönüştürebiliriz. Birbirimizi dengeleyemediğimiz her ortam çirkinlikleriyle birlikte ortaya çıkmaktadır. Dahada kötüsü onca ortaya çıkan pis kokular var olan güzellikleri göremez hale gelmemize neden olabiliyor. Böyle ortamlarda kim var olmak ve katılımcı olmak isterki.  Çoğu kez ya katılımcı olmadan çok sıkıştığımızda geçiştirdiğimiz olaylarla var olmaya çalışıyoruz. Bu, ne içinde bulunduğumuz gruba ne de once emek verdiğimiz konuya bir yarar getiriyor. Olsa olsa kendimizi tatmin ediyor gibi gözüküp, çevremizdekileri de bu akıntıya dahil edip yalan bir yolculuk içinde var oluyor tehlikesini getiririyor.
 
Beş on tane, kendisini içinde bulunduğumuz davaya adamış arkadaşların dışında, bizim yürüdüğümüz yolda kitleleri de harekete geçirebilmenin, onları yürütülen projelerde var edebilmenin arayışı içindeysek, bir takım konular üzerinde kafa yormalıyız diyerek bazı başlıklar üzerinde düşündüklerimi sıralamak istiyorum.
 
1) Bu sosyal grubun, vizyonunu net bir şekilde belirleyip kendisine yeni katılanlara bir oryantasyon paketiyle vizyonunu, stratejik planlarını, projelerini ve önceliklerini anlatmak durumunda. Hatta bu vizyonun, bu önceliklerin dışına çıkılmaması için belli aralıklarda bunların sindirilmesini sağlayacak çalışmalar yapmakla yükümlü olduklarını düşünüyorum. Bu çalışmalara genel değerlendirme toplantıları, atölye çalışmaları, hafta sonu buluşmaları, eğitim çalışmaları v.b. gibi çalışmalar olarak düzenli belli bir ritim içinde yapılması gerekmektedir.
 
2) Sosyal grubun muhakkak ama muhakkak “iç eğitim” konularında para ayırması, “iletişim”, “ekip olma” ve “stratejik karar alma süreçleri” gibi konularda belli aralıklarda atölye çalışmaları tasarlanması gerekmektedir.
 
3) Sosyal grubun içinde yönetici/koordinatör gibi pozisyonlarda olup (para alsa da, almasa da) elindeki gücün kendisine yamaklık edenlerden  ya da ona tepeden verilen yetkilerle güçlü olduğu yanılsamasına düşmemesi için, performans değerlendirmelerinde, paydaşlarının ve içinde bulunduğu sosyal grubun da değerlendirilmesinin alınması. Bir başka deyişle değerlendirmeler yalnızca rakamlar / hedefler üzerinden değil, o pozisyonun içinde bulunduğu sosyal gruba genel olarak ne kattığı üzerinden bütünsel olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
 
4) Bu yüzyılda yaratıcılık, sorgulama, araştırma, eleştiri, getirilen önerilen en çok istenen atılımlar olmasına karşın, bunları getiren kapasitedeki insanlarla beraber çalışacak becerideki insanların desteklenmesi gerekmektedir.  Yoksa çeşitlilik ve zenginlik olarak gelen, sorgulayan, eleştiri getiren beyinler takdir edilmesi bilinmediğinde, harcanan değerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Katılımı nitelikli insanlardan beklediğimize göre, onların sorgulamalarına ve eleştirilerine hazırlıklı olacak şekilde sosyal oluşumun geliştirilmesi gerekmektedir. Bazen burada eleştirilerin saygısızca olduğu düşünülse de, saygının kazanılan bir şey olduğunu, bunu talep etmek yerine; yapılan işlerin hakkının verilmesi, gelen öneriler doğrultusunda yapının geliştirilebilme esnekliğinin edinilmesinin, gelen eleştiriyi bir yıpratma olarak değil, bir kazanç olarak görebilme becerisinin kazanılması
gerekmektedir.
 
5) Katılımcılıkla beraber gelen bir hareket, bir öneri, bir enerji, bir motivasyonda karşımıza çıkmakta ve doğal olarak, çatışmalar da oluşmakta. Çeşitli bakışlara gereksinmemiz olmakla birlikte bu farklı bakış açılarının dinlenebildiği, kendilerini ifade edebildikleri bir ortamın da yaratılması gerekmektedir. Her bir bireyin, o sosyal yapı içinde bir değer olduğunun hissettirilmediği sorusunun/önerisinin takip edilmediği yapılar, olsa olsa o bireylerin enerjisini sömürdüğü yapılara dönüşmektedir. Bunu önleyebilmek için, kesinlikle bu sosyal yapıların çatışma çözümleme modellerini oturtmaları gerekmektedir. Bunları en çok gördüğümüz ortamlar toplantılar olmaktadır. Bugün toplantıların, dünyanın en sıkıcı zaman dilimleri haline dönüşmesine neden olan bizleriz.
 
6) Toplantılar, iletişim konusunun en belirgin platformları gibi  gözükse de, aslında beden dilimiz, sosyal iç iletişim kanalları, e-posta grupları, yapılan etkinliklerde iletişim protokolleri çok az kafa yorulan konular olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm buna benzer iletişim platformları toplantı düzeneklerinin özensizce hazırlanması gibi haksızlıklara maruz kalmaktadır. Toplantılar, katılımcılığı arttırıp arttırmadığımızın en belirgin göstergeleri olabilir bizim için. Bundan dolayı, toplantıya katılacakların kaç gün öncesinden haberdar edileceklerinden tutun, toplantının hangi yöntemleri kolaylaştırıcılığına, toplantılardaki çözüm önerilerinin nasıl takip edileceğine dair pek çok konuya dikkatle yaklaşılması gerekmektedir. Bunların olmadığı ortamlar, toplantı değil bir zaman kaybı, başka bir bakışla insanları bırakın katılımcılığa davet etmek, uzaklaştırmak için birer tuzağa dönüştürmektedir. Zaman zaman da gördüğümüz gibi toplantılar, ya bir geçiştirme ya da, birilerinin show yaptığı alanlara dönüşmektedir. Tüm bunlara meydan vermemek için, toplantıların, avantajlarını ön plana çıkarabilecek beyin fırtınalarına meydan veren, bir sinerji oluşturan, motivasyonu ve yaratıcılığı arttıran ortamlar olarak tasarlanması gerekmektedir.
 
7) Yapılan her iş, çok başarılı olarak gösterilebilip çok başarılı işlerin yapılmasının sarhoşluğu içinde yalan bir dünyada yaşamamak için, bir takım önlemlerin alınması gerekmektedir. Bunlardan en önemlisi, bir işe soyunmadan önce (bu taşınmak bile olabilir), yapılan işten ne beklentimiz olduğunu ve bu beklentiye göre ne gibi ideal süreçlerden geçmek istediğimizin kriterlerini o işi yürütecek insanlarla beraber oluşturulması gerekmektedir. Daha sonra eğer bu çalışma uzun solukluysa, belli dönemlerde, bunları değerlendirip elde edilen verilere göre, çalışma yönlendirilebilir (taşınma sırasında öğle yemeği bu amaçla kullanılabilir). Çalışma sonlandırıldığında, ortaya konan kriterler üzerinden bu çalışma muhakkak değerlendirilmeli, benzer çalışmalara girilmeden önce bu verilerin değerlendirilebileceği eylem planları ortaya konmalıdır. Bunların hayata geçip geçmediğinden birilerinin sorumlu olması gerekmektedir.  Sorumluluk alan kişiler yaptıkları işin, dünyanın en önemli işi olduğunu düşünüp, değerlendirmelerin de onların hızlarını kestiğini söylüyorlarsa, ya da, söze/değerlendirmelere yeterince zaman ayırmıyorsa ya da, yapılan değerlendirmeler göstermelik kalıyorsa, orada bir yönetim zaafı olduğunu söylememize gerek yok herhalde.
 
8)Katılımcılığın var olabilmesi için, katılımcılığın olacağı ortamların buna uygun tasarlanması ve olumsuzlukların en aza indirgenmesi gerekiyor. Bunun için de, ortamın içinde bulunan tüm bireylerin gereksinmelerinin herkes tarafından duyulabilmesi ve sosyal grubun oluşan vizyonun içinde bunlara yanıt aranması gerekmektedir. Buna ayrılan her zaman dilimi bir kazanç, bununla yüzleşilmeyip kriz yönetimi havasında işlerin peşinde koşuşturulması ise, bir kayıp olarak değerlendirilebilir. Tüm koşuşturmalara karşın, var olan ortamın, daha iyi bir hale gelmesi için, bir zaman/enerji/para ayrılıyorsa, ancak o ortam sürüdülebilir olmaktadır. Sürdürülemeyen ortamların da, olsa olsa birbirimizi bir dava uğruna sömürdüğümüz, küstürdüğümüz, pasif şiddet uyguladığımız, daha da kötüsü başka yerlerde katılımcı olmamızı engelleyen yaralarla donattığımız ortamlara dönüşmektedir.  Bir kişinin,
olumlu davranışları, ya da, olumsuz davranışları, aslında o sosyal grubu oluşturan tüm bireylerin katkıları veya duyarsızlıkları sonucunda ortaya çıkmaktadır.
 
9) Sosyal grubu oluşturan bireylerin iç disiplinlerini harekete geçirmeleri, takipçi olmaları, olumlu olanları destekleyip olumsuz olanlarla yüzleşmeleri, karar verme mekanizmalarında aktif olmaları gibi konulara da kafa yorup sosyal grubun bireylerinin daha katılımcı olabilmeleri için yoğun çaba harcamamız gerekiyor.

10) Her sosyal grubun kendi içinde her alandaki katılımcılık için, sorumluluk alınabilmesi için, projelerin sağlıklı akabilmesi için gerekli ortamı neler güçlendiriyor neler çökertiyor bunun beyin fırtınası yapılıp alınan kararların ciddi yaklaşımlarla yaşama geçirilmesi gerekiyor. Çok meşgul oluyor olmak ya da kriz yönetimi havasında olmak yalnızca olması gerekenden kaçınıldığının ya da gerçeklerle yüzleşmemek olduğunu net bir şekilde görebiliriz.

Katılımcılığın arttırılması, sosyal oluşumlar için, inanılmaz bir kaynak girişi olduğu düşünülerek, biraz daha önemsenmesi ve biraz daha bu konularda kafa yorulması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü, burada söz ettiklerim, buz dağının yalnızca tepesini oluşturmakta, sosyal psikoloji açısından tüm bunları ele alıp var olduğumuz oluşumların bizlerin mutlu oluğu, kendimizi gerçekleştirebildiğimiz, sürekli gelişen yapılar haline dönüştürebilmemiz gerekmektedir. En önemlisi, bunun tersine giden durumları tanımlayıp düzeltmek için çaba harcama sorumluluğumuzun olduğunu unutmamamız gerekiyor.

Beraber olmak, beraber bir şeyler üretiyor olmak bu kadar güzelse muhakkak biz de bu konuya gerektiği kadar özeni, bütçeyi, önceliği, enerjiyi göstermemiz gerektiğini düşünüyorum.
 
Sosyal oluşumlar içinde katılımcılığı nasıl arttırabiliriz, diye kafa yorarken aklıma gelenleri sizinle paylaşmak istedim.

erol b. scott, erolbenajmin@yahoo.com

Not: Erol B. Scott hakkında daha fazla bilgi için tıklayın.