Kazdağları’nın kuzey yamaçlarında, Bayramiç’in doğusu, Evciler’in
kuzeyi, Etili’nin güneyi ve Çan’ın güneybatısında yer alan Ağı Dağı ve
çevresinde 10 yıllardır sürmekte olan altın arama çalışmaları belli bir
aşamaya geldi.
Birçok kere el değiştiren bu proje, sonunda iki yıldır Kanada’da
kurulu ve Toronto Borsası’nda kayıtlı olan Alamos Gold Inc. adlı
şirketin elinde.
Şirketin kendi web sayfasında ve Toronto Borsası’na sunduğu rapor ve
bildirimlerde verdiği bilgilere göre 2013 yılında üretime geçilmeye
hazırlanılıyor.
Şirketin Türkiye dışında bir de Meksika’da altın işletmesi var. Kendi
ülkesinde faaliyet göstermiyor ama, ülkemizde Ağı Dağı dışında yine bu
yörede Kirazlı’da da geliştirmekte olduğu sahalar var.
Şimdi ÇED süreci başlatılmış olan Ağı Dağı ruhsatlarında birçok yatak
bulunmuş. Şimdilik masaya getirilen yalnızca Babadağ ve Delidağ
yatakları. Burada ayrıca, en ileri gideni Çamyurt olmak üzere Tavşan,
Ayıtepe, Ihlamur ve Yangın Kulesi sahalarının araştırmaları da sürüyor
ve zaman içinde bunların da hepsi ya da çoğu işletme konusu olacak ve
yavaş yavaş bugünkü dosyaya eklenecek.
Şimdilik bize küçük bir proje gösterilip bunun yıkımlarına alıştırılmaya, kanıksatılmaya çalışılıyoruz.
Babadağı ve Delidağı yataklarında birer açık maden ocağı açılacak;
bunlardan çıkarılan cevher kırılıp Babadağı Ocağı yakınındaki işleme
tesisine taşınacak, burada ufalanıp yakındaki yığın liçi alanına serilip
siyanürlü sularla yıkanacak, bu sular başka kimyasallar, aktif kömürle
işlenip ham altın çıkartılacak ve Avrupa’daki rafinerilere götürülecek,
orada temizlenip borsalarda satılacak. Bu iş en çok sekiz yıl sürecek .
Buradan giden altın, gümüş ve başka bazı nadir (ve çok değerli)
metallerin tamamı 40 tonu bulmayacak.
Geride, içinde cevher var diye 68,5 hektar (yaklaşık 700 dönüm, 0,7 km2)
yer kaplayacak olan iki büyük ocaktan kazılıp çıkarılan, ufalanıp
işleme tesisine taşınan, orada öğütülüp siyanürlü sularla yıkanan ve 91
hektar (910 dönüm, 1 km2’ye yakın) yere yayılıp 100 m
yüksekliğe varacak kadar biriktirilen bir liç (sızdırarak yıkama) yığını
kalacak. Bu amaçla 67 milyon ton kaya işlenecek ve yalnızca 40 ton katı
madde yurtdışına gidecek, katılan kimyasallarla birlikte yer altından
çıkarılandan fazlası, kirletilmiş olarak Söğütalan köyünün yukarısında
bize bırakılacak.
Doğaya ve yaşam alanımıza olan müdahale bununla sınırlı kalmayacak. O, “içinde altın var” diye kazılıp çıkarılacak 67 milyon ton kayaya erişebilmek için, bir 58,5 milyon ton kaya daha kazılacak ama “bunlar ekonomik değil” diye ocakların yakınına, ekonomik olmayan kaya (EOK) depolama alanlarına, eski deyişle “pasa yığınları”na biriktirilecek ve orada bırakılacak.
Yani, Toronto Borsası’nda Alamos Gold paylarına para yatıranlar, 350
dolara mal edilip bugünlerde 1800 dolara satılacak olan altından edilen
kârdan para kazansın diye, Ağı Dağı’nda şimdilik 125 milyon ton kaya
kazılacak; yarısı parçalanıp havanın oksijeni, yağmurun suyuyla çevreye
asitli ve kanser yapıcı ağır metallerle yüklü sular (AKD) salacak
şekilde hemen orada depolanıp bırakılacak. Yarısı Söğütalan’ın
tepelerine taşınıp öğütülüp siyanür ve başka kimyasallarla kirletilmiş
bir durumda 90 hektar alanda 100 m yükseklikte bir yığın halinde
bırakılacak, sonsuza kadar çevreye kirlilik yayacak. İşletme sırasında
kullanılacak olan siyanürün yarıya yakını daha o dönemde gazlaşıp
çevreye yayılacak, yayılan hidrojensiyanür (HCN) yavaş yavaş azot
gazlarına, o da nitrikasite dönüşecek ve çevredeki kayalarda durgun
bekleyen arseniği çözüp sulara, tozlara salacak.
EOK depolama sahalarından sızan sular asitli, ağır metallerle yüklü
(AKD) olacak, yakın köylerden başlayıp bütün Kocaçay ve Menderes akarsu
havzalarına, bu arada Çanakkale çiftçisinin can damarı olan sulama
barajlarına kirlilik taşıyacak; işletme sırasında Ağı Dağı’nın bütün
ağaçları, 1744 hektar alandaki bütün ağaçlar kesilecek ve kim ne derse
desin bir daha orada ağaç yetişemeyecek. İşletmeden çevreye yayılan
tozlardan da kalan ağaçlar ve yakın köylerin tarımsal ürünleri zarar
görecek. Ağı Dağı merkez olmak üzere geniş bir alanın yaban yaşamı göçe
zorlanacak, yöreden her eksilen canlı türünün öteki hayvansal ve
bitkisel yaşama olan katkıları eksildikçe kalanlar da ya yozlaşacak ya
da göçecek.
Uşak Eşme’de olduğu gibi ilk kaçanlar arılar olacak, yaban ve meyve
ağaçlarının döllenmesi aksayacak; daha sondajlar başladığında kirlenip
kullanılamaz olan çevre köylerinin içme suyu kaynakları artık ölüm
saçacak. Çevre köylerinin sulama suyu kaynaklarına Alamos Gold ortak
olacak, şimdilik söylemeseler de yılda en az 3 milyon ton su
tüketecekler ve bu su yöre çiftçisinin kullandığı sudan eksilecek…
Alamos Gold ve onun güzellemecisi Golder Associates’in sözüne
bakarsanız ya bunu yapacaksınız ya da çok büyük getirilerden,
kazançlardan olacaksınız. Onların söyleminde, “bu işletme açılmazsa biz 1 milyar 715 milyon dolar kârımızdan oluruz” denmiyor. Bunun yerine, “Türkiye dışarıdan yılda şu kadar altın alıyor, bu işletme bunun bir bölümünü sağlar”
diyorlar. Üstelik ülkemiz yılda 200 ton altın dışalımı yaparken, onlar
kendi üreteceği metal, dışalımın daha büyük payı olarak görünsün diye
dünya ekonomik bunalımı döneminde yılda 50 tona düşen dışalım anılıyor.
Alamos Gold’un sekiz yılda üreteceği altının toplamı bizim 2,5 aylık
altın dışalımımız. Yani, yılda dışarıdan aldığımız altının yalnızca
40′ta biri, yılda yalnızca 9 günlük dışalımımız kadar altın üretecekler
ve buna tamah etmemizi istiyorlar.
Çalıştıracakları 350 kişi 10 yıl sonra kanserlerle boğuşacak
Üstelik, bizim toprağımızın altından çıkarılacak altın yurtdışına götürülüp yine
bizim kuyumcularımıza dünya altın borsası fiyatlarından satılmayacak
mı? Satılacak. Burada rafine edilse bile bizim kuyumcularımız altının
onsunu maliyet fiyatı olan 350 dolardan değil, bugünkü gibi borsa fiyatı
olan 1800 dolardan almayacak mı? Alacak. Çıkarıp satan, kazancını
burada mı harcayacak, burada yeni yatırımlar mı yapacak? Hayır.
Devletimize çok mu vergi verecek? Hayır. Burada kurulu olan Kuzey Biga
Madencilik AŞ ham altını ana şirketi olan Alamos Gold Inc’e elbette
düşük fiyattan satacak ve ya zarar gösterecek ya da çok az kâr gösterip
çok az vergi verecek. Asıl vergiyi, Kanada Hükümeti toplayıp bize dua
edecek.
Bu ülkeye yalnızca, derinlikleri 100 m’yi geçen ve 700 dönüm yeri
kaplayan iki çukur, yüksekliği 100 m’ye ve kapladığı yer 900 dönüme
ulaşacak olan siyanürlü atık yığınları, ormanları kesilmiş bir dağ,
bunun yamaçlarında iki yerde çevreye asitli ve ağır metalli sular
salacak olan toplam 800 dönüm yer kaplayacak olan EOK atık yığınları
kalacak.
Bize bir faydası da sekiz yılda en çok 350 kişiyi çalıştıracak
olmaları imiş. Bir de ihtiyaçlarını yöredeki marketlerden
karşılayacaklarmış. Şimdi çalıştıracakları 350 genç ve güçlü insanın
10-15 yıl sonra hangi kanserlerle boğuşacak olacağı ve bakımları için ne
kadar para harcanacağı, daha önemlisi onların ve yakınlarının ne acılar
çekeceği ve o düşkünlükleriyle nasıl geçineceklerinden söz etmiyorlar.
Bu işletmenin ÇED süreci yeni başlatıldı
Şimdilik yalnızca Temmuz ayında hazırlanıp Bakanlığa verilen “ÇED
Başvuru Dosyası” var bilgi olarak. Son derece üstünkörü hazırlanmış.
Kapağı bile 1,5 yıl önce uluslar arası uzmanların Alamos Gold bu sahayı
alırken ona bilgi sağlamak için hazırladıkları raporun kapağıyla aynı.
Henüz hiçbir araştırma bilgisi vermiyorlar (biraz yörede yaşayan
bitki ve hayvanlarla ilgili genel bilgiler var). Yapılmış ve yapılacak
çalışmaların sonuçlarını hazırlanacak ÇED Raporu’nda vereceklermiş.
Çevreye verilecek zararlar, su tüketimi, yayılacak zararlı toz, gaz
ve suların nerelere yayılıp nerelere ne kadar erişeceği, asitli su
oluşumunu nasıl önleyebilecekleri, yamaçlarda oluşturacakları zehirli
yığınların kayıp kaymayacağı, heyelanlanıp heyelanlanmayacağı,
yeraltısularını kirlenmeden nasıl koruyacakları, depreme karşı ne önlem
alacakları, Ağı Dağı’nı nasıl eski durumuna getirecekleri, kazıp
eleyecekleri kayalarda altın ve gümüşten başka nelerin bulunduğu,
atıklarda nelerin olacağı, market sahiplerinin dışındaki yöre halkının
eline ne kalacağı, ne kadar siyanür kullanacakları, yöredeki barajlara
ne gideceği, daha bir dizi sorunun yanıtı henüz yok.
Bakanlık’tan gizlediklerini halka mı anlatacaklar?
Pekiyi, Salı günü Söğütalan Köyü’nde ne anlatacaklar? Henüz
kendilerinin bile bilmediklerini ya da Başvuru Dosyası’na yazmayıp
Bakanlık’tan bile gizlediklerini ilk kez halka mı anlatacaklar.
Bu Dosya’da olan bilgiler daha şimdiden kadük oldu. Yukarıda
alıntılanıp teşhir edilen sayılar hep değişti. Çünkü Şirket, değerleri
düşen hisse senetlerini yeniden değerlendirebilmek ve bunlara zaten
yatırım yapmış olan kendi müşterileri paylarını satmasın diye daha geçen
hafta, 16 Eylül günü borsaya gönderdiği bilgi ile rezerv değerlerini
arttırdı bile. Dosyada, bu değerleri değiştirdi. Kesin ve muhtemel
rezervini biraz azalttı ama buna tahmini bir rezerv ekleyip toplamı 1
milyon 373 bin 764 ons’tan 1 milyon 682 bin 649 ons altına yükseltti.
Yarın ne olur, bilinmez.
Ama, öngörülen kazı miktarlarının, kimyasallarla işlenecek
malzemenin, kullanılacak siyanürün, suların, enerjinin ve başka
kimyasalların miktarlarının artacağı kesin.
Üstelik bunlar yalnızca Ağı Dağı’ndaki Baba ve Deli Dağ Ocaklarıyla
ilgili. Ağı Dağı’ndaki Ihlamur, Ayıtepe, Tavşan, Yangın Kulesi ve hele
hele Çamyurt yatakları da işletmeye girince bugün söylenenlerle
kıyaslanamaz bir yıkım geliyor ama durun hepsi bu da değil. Şirket daha
kendisinin ya da başkalarının Çan’ın kuzeyindeki Doğancılar, Etili’nin
doğusundaki Tepeköy, Ağı Dağı ile Çanakkale arasında Kirazlı sahasındaki
bir dizi, Ağı Dağı ile Kirazlı arasındaki Pirentepe ve Halilağa,
Kirazlı ile Çanakkale arasındaki Bodurlar ve Dededağı, Ezine’nin
kuzeyindeki Akbaba, Kartaldağ, TV Kulesi ile Karıncalı yataklarını da
hedef gösteriyor. Kazdağları’nın, Biga Yarımadası’nın, Çanakkale’nin
havasıyla, suyuyla, toprağı ile, tarımıyla, insan sağlığıyla, toplumsal
huzuruyla ilgili fermanı hazır. Bunun ilk belgesi, ama hiçbir şey
söylemeyip, “sonra söyleriz” diyen belgesi şimdi Bakanlık’ta ve Salı günü Söğütalan halkına bunun masalını anlatacaklar.
Herhalde bir de, böbürlene böbürlene, kendilerine hizmet eden bilim insanlarımızı anacaklar. ÇED Dosyasında yaptıkları gibi: :
ODTÜ Jeoloji Mühendisliği’nden Prof. Dr. Vedat Toprak
Doç. Dr. Mehmet Lütfi Sözen
Doç. Dr. Bora Rojay
Prof. Dr. Hasan Yazıcıgil
Prof. Dr. Zeki Çamur
İYTE İnşaat Mühendisliği’nden Doç. Dr. Alper Baba
ÇOMÜ Biyoloji’den Prof. Dr. Varol Tok
Prof. Dr. Ahmet Gönüz
Gazi Üni. Fen Fak. Biyoloji’den Prof. Dr. Hayri Duman
Prof. Dr. Zeki Aytaç
Prof Dr. Abdullah Hasbenli
Hacettepe Üniv. Fen Fak. Biyoloji’den Doç. Dr. Zafer Ayaş
O bilim insanlarımız, hiç zahmet edip bu projeye vermiş olduğu hizmetleri “bilimsel araştırma“ diye savunmasın. Hiç zahmet edip, “Söylediklerimiz bilimsel ve teknik gerçeklerin ötesine geçmiyor, biz projenin bütünü için bir tavır almadık” demesinler.
Alamos Gold ve Golder Associates’e omuz vermişler ve şimdi adlarının arkasına sığınılıyor.
Hocalar gelip Söğütalan, Bayramiç, Çan, Etili, Evciler, Çanakkale,
Kazdağı halkına anlatsınlar verdikleri hizmet bu yöre halkına ve
doğasına mı, kendilerine mi, yoksa Alamos Gold’un hisse senedi
sahiplerine mi yarayacak? Ne yazık ki, yalnızca sonunculara yarayacak.
Anlatsınlar, üniversite öğretim üyelerinin yasal gelirleri
geçinmelerine yetmeyecek denli az. Üniversiteler piyasanın, sermayenin,
küresel kapitalizmin vereceklerine muhtaç. Onlar olmasa laboratuvarları
kapanır, hiçbir araştırma yapamazlar. Söylesinler, Üniversiteler yeniden
kamu kurumu olmadan, devlet desteği almadan yaşama dönemez, bağımsız
bilimsel araştırma yapılamaz, gerçekler araştırılıp, gerçekler
söylenemez.
Onlara bu yakışır
Bu ölümlü dünyada, bu kadarcık yürekli olunamazsa, bizlerden geriye ne kalacak?
Alamos Gold ve Golder Associates elemanlarının anlatmayacaklarını da
Balıkesir Balya’da, Uşak Eşme’de, İzmir Bergama’da, Kütahya
Gümüşköy’’de, Artvin Borçka’da, Erzincan Ilıç’ta yaşayan ve çok şey
gören halk anlatabilir. Hele hele dünyanın değişik yörelerinde yaşayan,
bir gün dünyanın başka bir yerlerinden gelen para babaları, iş
makineleri ve kimyasallarla yaşamları alt üst olanların başlarına
gelenler ne dersler taşıyor. Böylesi işletmelerden sinsi sinsi yayılan
yıkım ve ölüm bir yana, kazalarla aniden ortaya çıkan yıkımlar bile
olacakları bugünden bize gösteriyor. İspanya Sevilla’daki Los Fraies,
Romanya’daki Baia Mare, Kırgızistan’daki Kumtor, Macaristan’daki,
Bolivya’daki, Gana’daki, Tanzanya’daki, Şili’deki, Peru’daki, ABD’nin
ortasındaki sayısız atık barajı ya da siyanür kazaları, artık Ağı
Dağı’nın geleceğinde. Bunların hiçbirinde, buradaki liç alanlarının
Söğütalan Köyü’nün tepesinde durduğu gibi tipik bir canavar yoktu.
Bir “cinayete teşebbüs” ile karşı karşıyayız.
Hem de “seri cinayet”
TAHİR ÖNGÜR
Jeoloji Yüksek Mühendisi
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.